İzleyiciler

11 Eylül 2015 Cuma

Tamirci Çırağı'nın Resimdeki Gözyaşları

 Evde bağıra bağıra Cem Karaca söylerken aldığım uyarı üzerine şarkıyı dinleyerek devam etme kararı aldım. Hiçbir zaman dozunda yapmayı beceremeyeceğim bir şeyleri sanırım. Olsun. Bu da benim serseri serbest stilim. Neden esprili bir dilde yazı yazmadığımı ispatladım sanırım, yakışmıyor. Ben laf falan sokayım. Neşelilik gitmiyor. Ne diyordum? Hah, dozunda yapılan 'bazı şey'ler. Bu ayarı hiç anlayamadım. O 'doz'u belirleyen otorite kim? Bulursam çok ağır konuşacağım. Hatta genel olarak bu gün uyum sağladığımız kalıpları belirleyen otorite kim? Niçin ısrarla özgür olmamamız için sürdürülen bir çaba var. İstediğimiz kişi olmamız için bir meslek erbabı olmamız mı lazım illa? Daha da acı bir soru: Meslek erbabı olmak yeterli mi istediğimiz kişi olmaya? Bu sorularıma verilen "N'apalim, tabiat böyle." tarzı cevaplar yıldırdı beni.

 Kalıplarla bu kadar uğraşan benim gibi birini görmeyince biraz endişelendim. Bende bir sorun var yüksek ihtimalle. Bende sorun olma ihtimali her zaman ön planda ama daha da korkutucu olan ihtimal etrafımdaki herkesin kendilerine biçilen rollere boyun eğmiş olmaları. Mesela mutluluk... Mutluluk teması altında o kadar tanım yaratıldı ki mutluluğun ne olduğunu unuttuk. Mutluluğu tanımlamaya çalışırken yanıbaşımızda duran mutlulukları kaçırdık. Doğuştan gelen rollerle bir sorunum yok, yalan söyleyemem. Fakat sonradan benim isteğim dışında "sen busun." diye beni soktukları profillerden ve o profillere alışmaktan korktuğum kadar korkmadım hiçbir şeyden. Bir de güvelerden korkuyorum ama şu an konu bu değil. Özetle, kalıplar kötüdür arkadaşlar, yıkalım onları. Duvardaki bir tuğla yerine bir çiçek olalım. Hepimiz çiçek olmayalım ama. Anladınız siz, kalıba girmemeye çalışırken daha büyük kalıplar inşa etmenin lüzumu yok. Hayvan Çiftliği'ne döner olay. Hayvan Çiftliği'nde yaşananlar bana o hevesle beklediğimiz geleceği elde ettiğimiz günlerin habercisi olarak görünür hep. Herkesin ütopyası vardır, benim de distopyam. Ben de böyle bir insanım.

 Müzik ve onun zarafeti hakkında yazmak istiyordum aslında. Tabii ki de başka bir konuya atladım. Fakat beni yaralayan bir konu hakkında yazma şansım varsa duramam normalde. Beni yaralayan şeyler de epey çok. Yani epey yazılacak konu var, neyse. Merhemim de var elbette. Zaten yaralar olmasa merhemlerin ne anlamı kalırdı ki? Merhemim şu an müzik ve klavyeye dokunan parmaklarım. Ben bu klavyeye de ısınmaya başladım. Bedenimde iyileştirici etkisi olmadığı bilinse de ruhum üzerinde her türlü doğal afeti ve toparlanma sürecini başlatabilecek bir mecra var ki o da: müzik. Müzik müptelası olarak her türün kaliteli temsilcilerini dinlerim demek isterim ki beni tatmin etmeyen türler de var. Buraya yazarsam, taşlarlar beni. O zaman yazayım. Bir örnek vereyim, mesela rap. Kendince bir felsefesi var, yok diyemem. Ama o felsefeyi yansıtış şekilleri beni tatmin etmiyor. Zencilerin de bir felsefesi var. Yıllarca köle olarak yaşamışlar. Böyle klavyeden yazmak kolay ama yaşadıkları şeyleri dinlemek bile kaldırılamayacak bir şey. Ama onlar bunu müzikle dile getirmek istemişler. Ve caz doğmuş. İyi ki doğmuş, iyi ki var. Sevmeyeni var muhakkak ama ben bir Ella Fitzgerald dinlerken kendimden geçerim mesela. O paçalarımdan akan şey elitlik, görmezden gelin. Şakasını yapıyorum lakin benim caza olan sevgim yapmacık bir şey değil. Çok özel bir şey. Birkaç müzik tarzı için playlist oluşturmayı düşünüyorum. Arkadaşlarım, arkadaşlarınız olsun. Ama şimdilik bu gece bana eşlik eden güzel birkaç parçayı buraya koymak istiyorum.


Kardaşlar - Deniz Üstü Köpürür
Moğollar - Dörde Özlem
Moğollar - Devlerin Aşkı
Barış Manço - Dönence
Barış Manço - Benden Öte Benden Ziyade
Barış Manço - Gesi Bağları
Cem Karaca - Tamirci Çırağı
Cem Karaca - Resimdeki Gözyaşları
Cem Karaca - Dadaloğlu
Cem Karaca - Sen De Başını Alıp Gitme
Cem Karaca - Islak Islak
Cem Karaca- Bu Son Olsun
Yasemin Göksu - Ayletme Beni
Yasemin Göksu - Son Sözüm
Elçin Bulut - Bir Fırtına Tuttu Bizi
Elçin Bulut - Selanik Türküsü
Suavi - Hasret Türküsü
Grup Yorum - Bir Görüş Kabininde
Ayna - Ceylan


Sevgi ve sağlıcakla kalın...









10 Eylül 2015 Perşembe

Mümkün




 Dengesiz karakterimin bir uzantısı olarak yazma konusuna onlarca farklı bakış açısıyla yaklaştım. Fakat bu yaklaşımlardan hiçbirinde internet üzerinden yazmak var olamadı. Kalemin kağıda sürtüş sesi gelmeyince hissedemedim yazdığımı. Biraz soğuk değil mi klavye yahu? Belki de o benim kendi iç soğukluğumdur. Mümkün...

 Soğukluk gerçekten karakterin bir uzantısı mı yoksa sonradan mı kazanılıyor acaba? Yani soğuk bir tavır bir çeşit savunma mekanizması mı? Neyden korunmaya çalışıyoruz ki? İnsanlardan mı? İnsana en iyi gelecek şey yine insan olmalıyken bu soğuk savaş hali neden? Gösteriş meraklısı insanları tenzih ederim ama gerçekten hayvanlara ve kitaplara sığınan insanlar bize bir gerçeği öğretti ki insana en büyük zararı yine insan veriyor. Gerçekten hissederek kitap okuyan insanları izlerken bir tane soru daha işgal etti zihnimi: İnsanlardan uzaklaşmak kötü mü sahiden? Bir Alexis Zorba'nın verdiği dostluğu bir okul arkadaşı veremiyorsa belki de soyutlanmak o kadar da kötü değildir. Denemekten zarar gelmez. Aradığımız o iç huzuru bulabiliriz belki. Mümkün...

 Kitap okumayı da deneme-yanılma tahtasına çevirmeye doğru seyreyleyen bu gidişata bir el atayım. Zira kitap okumak hayatın en keyifli yanıdır bir bakıma. Buna alternatif olarak milyon tane seçenek sunabilirsiniz belki. Ama ben kitabın verdiği samimiyet ve aitlik hissini başka mecralarda bulamadım. Asosyalliğimin ve hayatın gidişatına uyum sağlayamamamın da buna bir etkisi olmuş olabilir. Mümkün...

 Blog açılış konuşmasını şiddetle reddettim ve sanırım bu da bir açılış konuşması niteliklerini taşımıyor, olsun. Sanırım bir bilgi notu paylaşmalıyım. Dengesiz olduğumu başta itinayla paylaşmıştım. Yine üzerinde duruyorum. "Üzerinde durmak" deyimine de uyuz oluyorum da, neyse. Dengesizliğim dolayısıyla fikirlerim değişebilse de benim hayatımı güzelleştiren bazı küçük -ya da büyük, felsefenize göre değişir- detayları paylaşmak istiyorum. Kimse okumasa da olur. Bunlar benim için bir arşiv niteliği taşıyor olacak. Yani size hamster türünün en güzel örneği olan Nazmiye'min bir gününü de anlatabilirm. Mümkün...

 Sevgi ve sağlıcakla kalın...